Beşiğin Eşiğinde Şiir


   Kaybetmek ne kolay oysa... İlmek ilmek kazanırsın, örersin senden çıkan kelimelerle, hislerle. Ne düğümler atarsın Ankara ayazının küstah vurgularına karşı da, her gün oflayan haminne kadınlar örgü diye kıskanırlar. Her ilmeğe en ince güzellikler serpersin bir incelikten koca bir mutluluk yaratmak için. Bu mutluluklara, ürperen ve belki korkak buseler bırakırsın. Onlar bir asker nizamında lakin disiplinsizce ve dahi lakayıt bir tonda uzaklaşırlar oradan. Emredersin, sizleri var etmiş etten ve kemikten; daha çok hislerden oluşan benimdir ki durun! Ters bir bakış, şımarık cilvelerle devam öteye... Ya göz yaşlarına ne demeli? Mutlu olurken, hüzünlenirken, acı çekerken yaratırsın da toprağa koşar ya ardına bile bakmadan. Sonra bir tığ incesinde sözcükler dizersin. Noktalar bile koymazsın bu haşin sözcüklerin yamacına, ortasına. Bitmez örülenler dersin de nereden bileceksin sözcüğe düşman haminne kadının bir makas ile iki yaka oluşturacağını bambaşka iki yana? Evet, onlar ki yarattığına düşman, onlar ki bir sözcüğün birçok oluşuna düşman, onlar ki... Dizelere düşman yahu dizelere! Oysa ne çok anlatırdı dizeler kırışmış onca cildin prüzsüzlüğünü. Üzerinde gözyaşlarının ne kederli ve dirençsiz kayıp gittiğini ne çok anlatırdı. Yahu anlaşılır, yaşını başından bir sonrakine kaybetmişlerin yıllanmışlık kokan tazeliklere kızgınlığı. Lakin kıyım kıyım, bir nefes ile ağaç etmişlere bu düşmanlık ne? Neden bahar gelmeden yaprak döktürürsünüz var edilen edinilmişliklere? Yeşillendirmişliklerimizden gübre yaratmaska derdiniz, kurutmuşluklarınızdan ders çıkarıp bir sonraki ağaca giderken bir avuç mineral olunuz. Şayet pek bir severler yeşinlendirirken hep bir sevileceklerine olan kanılarla yaşamaya. Oysa ne sözcükler dizmiştik de gübre olmuş sizlere şu kızıl akşamlarda, bizim umutsuzluğumuzdan umut yarattıklarınız için. Şimdi gitmek vakti gelmişken köklerinizle sıkı sıkı tutunmuşluklarınız ile hatırlatma vaktidir kaybettiklerini yeşertmişliklerinizi. O değil de yahu, ne güzeldi var ettiğiniz yeşiller arasından güneşin sevişmesi buharlaşan atıklarınızda. Ne güzeldi üzerinde dolaşan kuşların hazzı. Ah ne güzeldi...

   Boncuk boncuk kırıklarımız var hayal ettiklerimizle. Onları toplamışlıklarımız kendimize can yapmışlıklarımız var. Oysa o kırık acılar parçalarken bedenimi ne acıtmıştı. Bir de gülmeye çalışmak vardı ki seni izleyen çift mercekli odakların yamacında en elzem o idi. Her yanından yayılan tozpembe özlem ve acılar zehirli bir dikendi senin için. Batar batar durur da nefret bile duymazdın gözkapakların yorgan olmuşken. Acını kundaklar lakin pudrayı unuturdun. Sonra tahriş olurdu acıların. Saklarken onu kundaktan çıkar çıkmaz daha da yakardı canını. Ağlamalısın ama bu durumda, utanmadan.  Ah şu toplumun kurgusal önyargıları. Bir rahat vermez sana. Teninin tenine değişine nice isimler verdim. Benim için en güzeli günbatımı kızıllığında uçmaktı. Ama ne olarak uçmak demedim sonra uçanın kaçarı oldum düştüm kanatlarından. Yalancı gamzeler büyüttüm, kendimi oraya gömdüm. Hissiz bir gelin dövündü durdu gömüldüğüm yerde. Oysa yanlış yermiş gömüldüğüm. En acısı da huzur ile gömüldüğüm yerde kovulduğum. Kim bilebilirdi sahtekar bir bastonun benden daha dayanak olduğunu? Kim bilebilirdi? Nazlı hisler büyütürken aslen haminne naklen hislerim karşıydı bana. Geri dönüp kurşuna dizdiler. Bir Nazi taburu vatan haini ilan etmişlerdi oracıkta beni. Kurşunladılar... Hainliği anlarım da vatanım orası değilken nasıl oranın haini olurdum. Ben bir bahçıvandım, yaralı bedenimle çiçekler ektim. Yanızca gamzeye gömülmek içindi tüm çaban. Kurşunladılar kayıp giderken hislerim. Buselerin utangaçlığını abarttım evet. Ama olur olmadık buseler değildi kıpkırmızı yapan o yüzeyi. Utangaçlık savaş açmışsa da cesaretin esaretine, buseler masumdu. Suçlu dudaklarımdı kuru bir ayazda onları var ettiğinden. Şimdi çalılarda gizlenirken dudaklarım, kurşun kurşun öldü buseler. Pişmanlık bile duyulmadan kurşunlandılar. Dudaklarımsa kala kaldı çalıların dibinde. Var ettiği buselerden ne pişmandı. Bir de haminne kadının kol kola girmişliği ile nasıl bir kırıktır hayallerinde... Bu iş dudakları da aştı. Nefes nefese güzeliklerin yokluğu bir tipi oldu yağdı hayasızca. Bir savaş sonrası döküntü olmuş cevher simsiyah bir tipi ile karardı, karardı. Karartma geceler bile bombardıman uçaklarının vızıltısında daha masumdular artık. Tipi dindi hayasızlığının guruyla. Cevher sözde bile kalmamıştı. Duyulmaz olmuştu yarışan atışlarında pıt pıt sesi. Hisler de kaybedecekti memleketini bu duyulmazlıkla. Gurbetçi olacaktı sıcaklıktan uzak mantığın hakim olduğu zindanlarda. Şiirler yazacaklardı belki kelimelerde karartılmasaydı bombardıman bahanesiyle. Volta bile atamayacaklar. Hisler gurbetçiyken karanlık zindanlarda, nasıl olur da sevda kurumuş dudaklarda bir tutam umut olur. Elbet olmaz, olmaz ya buralarda yeri yok mahpus görmüş hislerin. Dışlanır, dışlanır, daşlanırlar. Daha az evvel bahsetmiştim güzelliğinden. Daha az evvel bahsetmiştim güneşin var ettiğimizde sevişmesinden. Var ettiğimiz yeşiller bile karartma gecelerde bombalanmış. Neydi yahu, neydi günahı bir tutam unudumun. Onlar kalsaydı barı buselerin ardı sıra. Neden yok ediyorsun haminne kadın? Neden bu kadar düşmanlık. Saygındın oysa cevherin allığında. Kendi saygınlığını kendin kaybettin. Yarattığın tipide sana dair saygılar da karardı haminne kadın. O da göç eyledi karanlık zindanlara. Acıyla sarmaş dolaş ağlıyorlar bu felakete. Ah haminne kadın, cevheri yok ederken kendini de yok ettin. Üzerindeki sözlerden, sözlerimden örülmüş yeleğine bir yırtık diktim tanıyayım diye gurbetçi bile olsam. Sevgimle yamamışsında yine yeniden kendi hırçınlığınla yırtmışsın. Olsun haminne kadın, mutluysan karartığın cevherden; benim dudaklarımla ıslanmış bir mektup yolla. İçinde tüm güzelliklere veda eden bir umut olsun. Ah ölmüş buseler! Onların umudunda yaşardı hislerim. Oysa ne çok sıkmış utangaçlığıyla ulaştığı her noktayı. Kırık hayallerim sonra, onlar da bir gölün sularında tiyatral bir intihar ile yüreğimin derinliklerinde boğuldular. Adına bir anıt diktiler kıyıda. Ne bir karanfil bıraktılar, ne bir gözyaşı. Yosun tuttu anıt. Unutuldu. Hayallerimin kırıkları bile fazla geldi. Hayallerim nerede bilmiyorum. Öldüler belki faili meçhul bir cinayette. Veyahut buselerin intikamı uğruna bir intihar eyleminde öldüler. Hiçbiri bilinmez lakin bu facia sonradında çok şiir yazdılar gazi sözcüklerle. Geçmişten şimdilere şiir diyorlarmış bu sözcüklerin örgüsüne. Oysa beşiğin eşiğindeydi şiir dedikleri. Usulca sallanıyor bir sağa bir sola. İyi uykular...

Comments

Popular Posts