Boynum Bükük Yoldaşıma

Aleksander Turansky. Rebels. 1957.


  Hüznün timsali olmaya yetecek kadar yorgunluk biriktiriyorum. Kızgınlık biriktiriyorum faşizme ve kendime inat. Faşizme yetiyor ancak kendime fazla geliyor biriktirdiklerim. Adımlarımı yavaş atıyorum içimdeki bendi aşanlar dökülmesin diye. Nitekim dışıma taşmıyor dökülenler. Ancak içten içimi kaybeden akıntılar oluşturuyorlar aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya. Sırkülasyon beni ben yapan her şeyi hiç yapıyor. Yerine oturmuyor benliğim. Kargaşamın manifestosunu adını bilmediğim halklar yazıyor. Öz örgütüne savaş açmış her beden kargaşamın ortağı oluyor. Oysa bu kavgada yoldaşıma boynum bükük; bilselerdi keşke. Boynumun büküldüğü yerden giyotin yiyorum. Kendi kendime ilgisiz düşerken, içim dışım giyotinin yoldaşı olmuş, bana düşman. Ne türküler ne ağıtlar söylemişti dilsiz yolcular. Bir tren dolusu umutsuzluk taşımışlardı. Anısı bile kalmadı bana gelirken bütün bunlar. Ben yaşadıklarımla oynuyorum bu oyunu. Yaşattıklarım kargaşamda kayıp. Sokak sokak soruyorum, birey birey soruyorum... Hiçbir kuytu köşeden çıkmıyorlar. Militan bir direniş ile sessiz kalmak tercihleri, biliyorum. Ancak yaşattıklarım... Yaşattıklarım... Anlaşılmaz bir döngü içinde arattıklarım... Elbette yoklar ve olmayacaklar. Dizilen her kelimeden atlayıp noktaya dalıyorlar. Anlamıştım halbuki saklanan her virgülü, konmamış bir nokta bellediğimi. Biten her cümleye nokta koymayarak yaşamayı devamlılık sayıp dökülmeyen kelimelerde boğuldum. Şimdi bir hırsım kaldı beni yaşatan. Gitmenin hırsı... Bir dağ yamacında yuvarlanan halkların gelecek umuduyla koşuyorum yerçekimine yenik bir halde. Yenilgi dediğime bakmayın, içimde beni anlayan son şey yerçekimidir. Ben bile anlamıyorum içimi. Doğanın doğalında gelişen her kanun içimde yaşattığım tek düzen. Darbe yemişim öncüsü olduğum her direnişten. Yükselirken benliğim darbeden darbeye savruldum. Yoldaşım kara postal, kanlı postal... İçimdeki kargaşada sorguya alınıyorum. Çapraz sorgulanıp paralel vuruluyorum. Bir işkencede kayboluyorum. Adımı sanımı unutmuş bilincim. O kadar ki tekrarlanıp dönüyor beni yabancılaştıran cümlelerim. Beynimde yankılanıyor. Kitlesel başkaldırı oluyor yankılanan her kelime. Kol kola bana direniyorlar. Yine boynum bükük yoldaşlarıma. Boynumun büküldüğü yerden vuruluyorum Beyazıt meydanında. Vurulduğum yerden direnişe geçiyor bana düşman tüm dostlarım. İçimdeki kargaşadan anlamıyorum. Bir darbe daha yiyorum. Direnişe boynum bükük. Haykırıyorlar içimde büyütüğüm marşı. Marş bana düşman. Kendi kendime direniş başlatırken oysa marşımızdı dirilten her hücreyi. Haykıran hücrelerdi sapsağlam yapan bu bilinci. Hıncıydı hücrelerin bilincime etkisi. Hınca boynum bükük. Göz kapaklarımın indiği her noktayı inceden süzüyorum bir umut sızar diye. Oysa kara tren yanaşmamıştı veyahut dumanı vurmadı yüzüme. Hissetmiyorum. Kırlarda koşan çocuklardı belki kara dumanı yutan ve bir sigara misali tüten. Mesaisi bitmiş olsa gerek ki çocuklar gülmüyor. Kayboluyor kırlarda bitmiş her çiçek. Ne aşk yeryüzüydü ne de yeryüzü aşkın yüzü. Şiirlerde kaldı o güzel sözler. Şiirler de rafa kalktı. İmzası bana kalmış edebiyatın raflarda üstü tozlu. Üflesen azacak astım yine yeniden üflediğin noktadan sana başkaldıyor. Yoldaşı edebiyat. Müebbet yemiş raflarda. Direniyor her toz zerresi. Yoldaşı müebbet yemiş. Korkusu bize kalmış ve kaldığı yerde boynumuz bükük. Bu sefer gözümüz de kapalı kepenkler ardında oynamıyor. Oysa heyecanlı bir rüyada dahi kepenk arkasından kımıldar dururdu sağdan sola soldan sağa. Dikilmiş göz bebeği bir noktaya hareket dahi etmiyor. Açıkmış da bahara dikmişcesine. Badem çiçek açmış. Açtığı yerde kar yağıyor. Aptal diyorlar, aşağılıyorlar bademi. Bilselerdi içindeki umudu, açtığı bu zamana geç bile derlerdi. Kimse bilmiyordu, içimdeki kargaşa dışında. Kargaşam umudu yaşatır ancak beni tüketir. Tarihi geçmiş sevincimde bozulmuş insanlığı buldum. Kokmuş, şişmiş içinden dışına. Bir yerlerde kısa bir eteği, aykırı bir cinsel yönelimi yuhlayan bozulmuş insanlık. Radikal haykırışında aykırı her şeye, kokmuşluğundan haberleri olmayan insanlığın... İçimde bir iç savaş ve Kenan Evreni bekleyen bir devlet çöküyor içimde. Çatırtılar beynimin her noktasında yankılanırken ciğerimdeki her nefes idam ediliyor. Nefesim vatan düşmanı, beni yaşatan. Ben beni çiğnerken bendimi aşan birikintilerim Evren ve Evren'e düşman her evrende kızıl bir başkaldırı konduruyor onurlu ve umutlu iç kargaşam, öz örgütüm. Başkaldırdığı yerden düşen her beden kızıl bir karanfil oluyor Karşıyaka mezarlığında. Gözyaşları bir sel oluyor taşıyor faşizmin her noktasından ancak ben kendime fazla geliyorum. Bohçamı alıp gidiyorum kendimden, yüreğimden. Şimdi aklı selim olma vakti gelmişse ben bir neferim bu uğurda. Sorsan her kimliğe ulusunu bile inşa etmemiş ve edememiş her durakta duracak ve dinini yaşatacak. Ilahi bir güçtü yürekten yayılan her sıcaklık. Her öpücük tanrı iken elbet tektir ilah sevdiğin durakta. Ancak kargaşam inatla reddini sunarken halk meclisinde ben yine ama yine bendimi aşıyorum. Bu sefer yavaşlamıyorum. Umursamıyorum hızımdan taşıp dökülecekleri. Dökülen benden gidendir. Gereği bile olmayan gidenin ardına takılmak ancak aşkta mümkün olur. Her aşk bunu yaşamazken tabii ki sen bu aşkta yaratırsın gideni olmayan hikaye senden giderken. Sonu olmuyor bu hikayenin. Yüz yıllar boyu yazılır yazılır durur da mürakkebi biten beden olur. Asırların bendini çiğner şimdi fazla gelen her yük. Şimdi onlar düşünsün. Şimdi kargaşam düşünsün. Şimdi yoldaşım düşünsün. Yoldaşıma boynum bükük ve büktüğüm yerden diriliyorum. Bendinden kendimi taşıran benliğim, birleş. Hüznünden başka kaybedecek bir şeyin yok!


Comments

Popular Posts